20 Ocak 2011 Perşembe

İÇSEL NEFRET MAHKUMLARI


Her an her yerde, hayatın her karesinde mevcut olmalarıyla can sıkıcı ve bir o kadarda ömür törpüsü insanlar silsilesidir..Bu kişilikler her ne şartta olursa olsun, zaman, mekan hatta sınır tanımaksızın etraflarındaki her güzel şeyden nefret ederler. Siz ne yaparsanız yapın, ne derseniz diyin yinede bu tipleri memnun edemezsiniz.Ne acıdır ki birisi bu tiplerin fotokopisini çekip gizlice heryere dağıtıyormuşcasına çoğalırlar.Kaçın bu insanlardan!

Oturdukları yerden, tükettikleri oksijenin bile hakkını veremeyerek,anlamsız yere eleştirir dururlar (hiç yapıcı, çok yıkıcı) aynada gördükleri yüzü bile sevmezler. Komik! Bu tiplerden uzak durmak aşağıdaki hallerde mümkündür :
           1. ''Günaydın'' dediğinizde aldığınız cevap son nefestekini andıran zoraki bir tondan verildiyse,
           2. En stresli, en zor anınızda onun kaşlarından biri yavaşça kalkıyor ve yüzü gizli bir hoşnutluk denizinde yüzüyorsa,
           3. Yüzünü gördüğünüzde '' Allah'ım bu da burdaysa beni dünyaya neden gönderdin?'' diye yakarıyorsanız,

      koşar adım uzaklaşın bu tiplerden, mekansal anlamda mümkün olamasada ruhsal olarak çıkıp gidin ortamdan.

  İlkokul ve lise yıllarında, '' Fazla kalemin, silgin (v.b) var mı ?'' tarzındaki klasik sorulara '' Var ama evde.'' cevabını vererek uyuzluğun sınırlarını zorlayan, şahsına münhasır bu insanlar büyüdüklerinde birer içsel nefret mahkumu olurlar ne yazıkki.

Maharet, sürekli söylendiği gibi bu can sıkıcı kişilikleri kazanmaya çalışmakta değil, bilakis onları görmezden gelmekte ve yürüyen hayaletlere dönüştürebilmektedir.Zira kendilerini nimetten sayıp, vakit kaybına sebep olabilirler.


3 yorum:

Adsız dedi ki...

Kesinlikle çok doğru bir tespit. Bu, mutsuzluğun pençesine takılıp kalmış insanlar, adeta birer vampir gibi sendeki yaşam enerjisini ve mutluluğu da çekip alırlar. Sürekli hayatı, çevrelerindeki insanları hatta çevrelerinde bile olmayan insanları eleştirip her bardağı boş tarafından görmeyi, hem kendilerini hem de yanındaki insanı depresif hale getirmeyi çok güzel başarırlar. Üstelik sen basit bir şeye güldüğünde ya da küçücük bir olaydan mutlu olduğunda, anında devreye girip seni mutsuz etmek için varlarını yoklarını ortaya koyarlar. Bunun 2 sebebi vardır:
1. Yalnız geçen çocukluk dönemi (aileleri o kadar şımartır ki doyumsuz olup hiçbir şeyden mutlu olmazlar)
2. Sevgisiz büyümek (sevmek onlara öğretilmemiştir, bu yüzden sevemezler)
Yani aslında onların da ellerinde değil böyle olmak ama senin de söylediğin gibi ne yazık ki bizim elimizde de değil onları topluma kazandırmak.

ilkay

pnr dedi ki...

Now that we've the same opinion, let's ignore those who annoy us..diyesim geldi :)

T. Yıldız dedi ki...

"Uzaklaşmak gerek" konusunda hemfikirim. Zira siz onları topluma kazandırmaya çalışırken, toplum sizi kaybedebilir...