24 Ocak 2011 Pazartesi

ŞAŞIRIYORUM ÖYLEYSE VARIM

İlkokul, lise ve ardından üniversite sırasıyla devam eden eğitim rutinimin bazı köşe başları, gözlerimi çizgi filmlerdeki karakterlerin başına gelir cinsten yerinden fırlatabilecek şaşkınlıklarla doluydu..

Fazla aceleci davranıp, okumayı yaşıtlarımdan iki sene önce öğrenmiş olarak 1. sınıfa başlamak hayatımın en kötü tecrübesidir hala. Her şeyi zamanında yapın! Neredeyse tüm sınıf arkadaşlarım nefret ediyorlardı benden, ki haklılardı çünkü, onlar '' O-ya o-ku-la koş.'' ile uğraşırken ben en arka sırada resim yapıyordum. O zamanlar niye bana bu kadar kızıyorlar diye çok şaşırırdım, ancak sonradan anladımki haklılar.

 Ortaokul yıllarımdaysa en çok, ısırdıkları çikolata, gofret, kek v.b şeyleri ''İster misin?'' diyerek yüzüme uzatan arkadaşlarıma şaşırdım. Tabiki istemem ısırırsan!
Verilen her ödevi, hiç abartısız her seferinde eksiksiz yaparak gelen, ve ilk tenefüste aldığı çikolatayı, doğuştan peygamber sabrına sahipmişçesine, milimetrik hesaplarla kemirerek günün en sonundaki tenefüste bitiren sınıf arkadaşıma da uzun zaman şaşırdım.

Lise öncekilere göre tabiki daha ''cool'' bir ortam olacak diye beklerken, şaşkınlıklarım orada da devam etti ne yazık ki.Önceleri, her daim ömrünün en sinirli gününü yaşıyormuş edasında nöbet tutan öğretmenlere şaşırıyordum mesela.Koridordan geçerken göz temasından kaçarak, görüş alanlarından çıktığım ana kadar içimden ''hoş sözler'' geçirdiğim, yüzleri arenalardaki kızgın boğaları andıran, kendimi matador gibi hissetmeme yarayan sevgili lise öğretmenlerim.. ( tabiki hepsi değil.)

Hala aklımdan çıkmayan şaşkınlıksa, hiç işi gücü yokmuşcasına her gün okul yolunu aşındırarak, mütemadiyen çocuklarının ders durumunu sormaya gelen velilerdi.Sanki ders durumu ya da zeka mefhumu günlük değişiyordu borsa gibi. İlginç!

4 yıllık lise hayatında toplamda 12 veli toplantısı yapıldıysa, maksimum 8'ine ( Dönemin başı ve sonunda yapılan toplantılar) katılmış olan anneme '' Herkesin velisi her gün okula geliyor, sen hiç gelmiyorsun.'' dediğimde '' Senin derslerin zaten iyi, hem ben öğrenci değilim sen öğrencisin.'' cevabını alırdım, ve bu da şaşırtırdı beni.Otoriter rejim! Neyse ki gerek yoktu gelmesine, yolunda gidiyordu işler :)

Üniversite tam bir hayal kırıklığıydı bu açıdan bakıldığında..Bir gün okul dönüşü yurda geldiğimde yatağına kapanmış ağlayan arkadaşıma '' Neyin var?'' diye sordum , aldığım cevap : '' Offff, grip olduuum, annemi istiyoruğğmmm beeenn !!! '' olduğunda gerçekten dumura uğradım. İnsan grip oldum diye oturur ağlar mı? İlaç alır, uyur,burnunu siler,yatar. Hayret yahu!!

Şimdilerde ise en çok, sosyal medyayı kürsü yerine kullananlara şaşırıyorum. İyiki varsın Facebook, iyiki varsın Twitter. Sizler olmasanız kimse oturduğu yerden şair, yazar, reklamcı,eleştirmen, gurme v.s kesilemeyecekti. Hiç kimse '' Paylaşmayan insan değildir!!'' , '' Allah'ını seven paylaşır'' gibi absürt cümlelerle bizi gaza getirmeye çalışmayacaktı. Hatta büyük düşünürlerin sözlerini paylaştıklarında kimse '' kendim yazdım bunu pehh'' havasına girip saçmalamayacaktı. Sağ olun, var olun. Şaşırtın.

20 Ocak 2011 Perşembe

İÇSEL NEFRET MAHKUMLARI


Her an her yerde, hayatın her karesinde mevcut olmalarıyla can sıkıcı ve bir o kadarda ömür törpüsü insanlar silsilesidir..Bu kişilikler her ne şartta olursa olsun, zaman, mekan hatta sınır tanımaksızın etraflarındaki her güzel şeyden nefret ederler. Siz ne yaparsanız yapın, ne derseniz diyin yinede bu tipleri memnun edemezsiniz.Ne acıdır ki birisi bu tiplerin fotokopisini çekip gizlice heryere dağıtıyormuşcasına çoğalırlar.Kaçın bu insanlardan!

Oturdukları yerden, tükettikleri oksijenin bile hakkını veremeyerek,anlamsız yere eleştirir dururlar (hiç yapıcı, çok yıkıcı) aynada gördükleri yüzü bile sevmezler. Komik! Bu tiplerden uzak durmak aşağıdaki hallerde mümkündür :
           1. ''Günaydın'' dediğinizde aldığınız cevap son nefestekini andıran zoraki bir tondan verildiyse,
           2. En stresli, en zor anınızda onun kaşlarından biri yavaşça kalkıyor ve yüzü gizli bir hoşnutluk denizinde yüzüyorsa,
           3. Yüzünü gördüğünüzde '' Allah'ım bu da burdaysa beni dünyaya neden gönderdin?'' diye yakarıyorsanız,

      koşar adım uzaklaşın bu tiplerden, mekansal anlamda mümkün olamasada ruhsal olarak çıkıp gidin ortamdan.

  İlkokul ve lise yıllarında, '' Fazla kalemin, silgin (v.b) var mı ?'' tarzındaki klasik sorulara '' Var ama evde.'' cevabını vererek uyuzluğun sınırlarını zorlayan, şahsına münhasır bu insanlar büyüdüklerinde birer içsel nefret mahkumu olurlar ne yazıkki.

Maharet, sürekli söylendiği gibi bu can sıkıcı kişilikleri kazanmaya çalışmakta değil, bilakis onları görmezden gelmekte ve yürüyen hayaletlere dönüştürebilmektedir.Zira kendilerini nimetten sayıp, vakit kaybına sebep olabilirler.


8 Ocak 2011 Cumartesi

'' KİM NE DERSE DESİN AŞK İÇİN...''

 Evet ne acıdır ki önce hoş sonra boş gelir kendisi.Çizgisel grafikle gösterdiğimizi farzedersek eğer, o minik masum çizgiler en diplerde sakin sakin uzanırlarken aşık olma durumu gerçekleştiğinde ipini kopartmışcasına tavana vururlar ve bu namüsait durum çoğu zaman vücudun kendisine sabit tokluk duygusu, anlamsız ve zamansız gülümseyişler, midenin içinde patlamaya hazır bir balon taşıyormuşsunuz hissiyatı, hiç sevmeyip bilakis nefret eşiğinde gelip gittiğiniz şahsiyetleri bile sarılıp öpebilmeye varan bir sevgi kelebekliği olarak yansıyabilir..

Fakat gel gör ki aç gözlülük, hırslar, menfaat denizleri ve makus talih türevi etkenler birleştiğinde ''Bitmesin rüyaaaa..'' dedirten bu durum yavaşça ortadan kaybolur.Beyin, kendini yapıştığı pamuk şekeri ortamdan sıyırmaya, kahvaltılar eski saatine dönmeye, telefonlar arkadaş tebrikleri ve iş görüşmelerine hizmet vermeye başlar ki bu daha yaşanılası daha çağdaş bir ortamdır. Kuvvetle muhtemeldir ki aşık beyin işlevini aksatır, hedefinden şaşar.







Dinlenen şarkılar ''Sana kek yaptıııımm..'' dan '' Kendime yeni bir ben lazıımmm'' a döner. Ağaçlar çiçek açar, tek başına izlenen filmin tadı çıkar, güvensizlik ve merak içi kemirmez, hayat bayram olur..!!




 Topuklu ayakkabıların sesi daha gür çıkar, saçlar daha sıkı toplanabilir ve hatta en ciddi sunumlar yapılabilir o gün en hafif ruh haliyle.Hele bir de sizi çok sevdiğine inandığınız, koşulsuz iyi, sabrı bol egosu az dostlarınız varsa etrafınızda işte o zaman tadından yenmez hayat.. İşte gerçek hayat, sizi gerçek yapılacaklar listesine götüren hayat bu'dur.

6 Ocak 2011 Perşembe

O MU DAHA GÜZEL BEN Mİ SORUNSALI

Her ne sebeple olursa olsun, zaman ya da mekan dinlemeksizin her dişi insan yavrusunun beyninin bir yerlerinde takılı kalmış sorudur.Çoğu zaman dakikalar harcanarak yapılmış makyaj, uzun hatta upuzun analiz ve sentezler sonrasında seçilip sıkılmış parfüm, ve kusurlu bölgeleri ustaca kamufle ettiğine inanılarak giyilmiş kıyafetlerin erkek arkadaşlardan ziyade kız arkadaşların dikkatini çektiği gerçeği ''DAN!!'' sesiyle idrak edildiğinde durum rekabete dönüşür ve ortamdaki erkekler masum ve dingin halde son dönem futbol transferlerinden bahsederken, bayanlar sinsice birbirlerinin yüzünü, gözünü, hatta yüzüğünü ve gözlüğünü (v.b uzuv ya da akseuarları) incelemekle meşgul olurlar. Ve bu can sıkıcı durum bazen hatunların şu diyaloglarına sebebiyet verebilir :
                 -'' Küpelerin ne şekermiş öyle.''
                 -'' Ah! Gerçekten mi? Teşekkür ederim,uzun zamandır takmıyordum,bugün elime geçti aceleyle takıverdim öyle bakmadan.''( 1. Yalan: Küpeler çok yakın bir tarihte ağızdan sular akıtılarak alınmıştır.2.Yalan: Gayet bilerek ve istenerek seçilip takılmıştır.)

Erkekler bu kadar dostça ve hesapsızca sıradan hayattan bahsederlerken, dişilerin içsel dünyalarının ''fokur fokur'' kaynıyor olması kuşkusuz ki üzücüdür bizler için.Her kadın güzel olmak, en güzeli olmak için çabalar durur.Bunu farkeden ve onu bu yorucu kozmostan çekip çıkartıp bağrına basmayı becerebilen erkek ki bunun tam açıklaması '' Ben seni dağınık saçlarınla da seviyorum, varsın ellerin doğranmış soğan koksun farketmez sultanım! '' diyebilen erkektir ve bu şahsiyet potansiyel bir eş adayıdır o dakikadan itibaren.Çok güzel olmak iç güdüsü yerini yavaş yavaş alelade toplanmış saçlara, ucu yenmiş ojelere ve tembel ev kedisi triplerine bırakır ki bu hiç tasvip etmediğimiz bir durumdur.Özetle, biz kadınların ruh hali inişli çıkışlıdır evet ama bunun kontrolü çoğu zaman karşı cinste değil en yakınımızda duran hemcinslerimizdedir.